H-(AK) MASKESİ

ehlibeythaber

Yazarın şu ana kadar yazılmış 43512 makalesi bulunuyor.
  • 31 Aralık 2014
  • 1.571 kez görüntülendi.


Hz. Adem (as) yaratıldığı zaman O’na secde etmeyen İblisin tekebbürünün sonucu Dergah-ı İlahiden kovulmasıyla oluşan, ve Hz Adem (as)’i kandırarak  Allah’ın emrinden döndüren ve Hz Adem(as)’in dünyaya gönderilmesini sağlayan Şeytanın başını çektiği, öncülüğünü yaptığı, “şirkin, inkarın, kibrin, küfrün, fitnenin, fesadın, zulmün” cem etmesiyle “Batıl’’ cephesi oluşmuş ve ‘‘Hak” cephesinin temsilcisi ve ilk önderi olan Hz.Adem (as)’e ve soyuna kıyamete kadar sürecek olan düşmanlığı da başlamış bulunmaktadır.

    Dünyada da Kabil’i kandırarak kardeşi Hz.Habil’i öldürtmek suretiyle fitne ateşini yakmıştır. Bu tarihi süreç her dönemde ve her alanda farklı farklı tezahür etmiş, tarih sahnesi Hak ile Batılın amansız mücadele alanı olmuştur.   Hak cephesi bazen Hz İbrahim(as) ile tecelli etmiş, Nemrut ve ona uyup, yardım edenleri yerle   bir etmiş; bazen Hz. Musa (as) ile tecelli edip Firavunları ve avenelerini sulara gark etmiştir. Bazen de Hz. İmam Hüseyin (as) ile tecelli etmiş, Kerbela da o mübarek kanları kızgın çöl kumlarını ıslatırken yerlere düşmekte olan “ Hak” sancağını tekrardan yeryüzüne dikmiştir… Her alanda farklı farklı tezahür etmiş tarih sahnesi, Hak ile Batılın amansız mücadele sahası olmuştur.

      Batıl cephe açık, aleni, net tüm küfrü ve zalimliğiyle ortaya çıkıp, Hak cephesine savaş açtığında, Onu yeryüzünden kaldırmaya çalıştığında; Hak cephesi ne kadar az da olsa, ne kadar zayıfta olsa, Batıl cephesine yenilmemiş, her şartta , her yerde ve her zamanda Batıl cephesini hüsrana uğratmıştır. Nice az sayıdaki orduların sayıca ve kuvvetçe üstün olan orduları yendiğini tarih bize göstermektedir. Bedir harbinde hakiki imanı elde etmiş üç yüz kişilik bir ordunun bin kişilik bir orduya karşı nasıl galip geldiği açık ve nettir.

     Güç ve kuvvetle Hak cephesini yenemeyeceğini gören Batıl cephesi; önderleri, üstadları olan Şeytanın yaptığı gibi renk, kılıf, şekil değiştirerek, kılıktan kılığa girerek bulunduğu yere ve ortama uyum sağlayarak Hak cephesini yıkacaklarını düşünmüş ve bu minfal üzerine yeni planlar ve stratejiler belirlemişlerdir.

      Asr-ı Saadetten sonra günümüze kadar geçen bu süre zarfında Hak cepheyi oluşturan müslümanların, kendi içlerinde vahdeti oluşturamamaları; sürekli birbirleriyle mücadele içerisinde olmaları ve zayıf düşmelerinin temel sebebi, Batıl cepheyi oluşturan insi şeytanların, münafıkların, mürtedlerin; müslüman, mü’min kılığına girip müslümanlar arasına fitne, fesad ve ayrılık tohumları ekmelerinden ve onların zihinlerini tali işlerle ve meselelerle meşgul edip aslolan tevhid-i mücadeleden uzak tutmayı sağlamalarından kaynaklanmıştır.
Yaşadığımız bu coğrafyaya hakim olan Deccal-i Süfyanilerde, bir zamanlar kendi necis düzenlerini kurabilmek ve hakim kılabilmek için ” İslami ” görünmüş gücü ve kuvveti eline geçirince gerçek yüzünü ortaya çıkarmış, İslam maskesini çıkarmış ve aslolan Deccal-i Süfyani yüzünü göstermiştir.

Süfyanilerin bu yakıcı ve yıkıcı planlarını fark eden Hakkın yüce temsilcisi “ Üstad (ra)” bunlara karşı var gücüyle tevhidi mücadeleye girmiş ve; yere düşmekte olan “Tevhid Bayrağını” tutup kaldırmış ve imanlı gönüllerin burçlarına dikmiştir. Süfyaniler hemen “ Üstad (ra)’a karşı aleni, açık mücadeleye başlamış, her türlü baskıyı, zulmü, işkenceyi uygulamak suretiyle O’nu ve savunduğu Hakkı ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.

 

      Bu hakikati böyle aleni bir mücadeleyle yıkamayacaklarını gören Süfyaniler, ajanlarını, hafiyelerini ve satın aldıkları dünyalık insanları islami kılıfla “Üstad (ra)” ın hareketi içine sızdırmışlardır. Bu durumu fark eden Üstad  Eşref Edip’ le yaptığı bir konuşmada bu durumu şöyle dile getirmiştir:

“ Bana ızdırap veren, yalnız İslam’ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi. Onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezemez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim yegane ızdırabım budur. Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate maruz kalsam da iman kalesinin istikbali selamette olsa ’’.

 

Sırtlarına cübbeler giyerek, başlarına sarıklar takarak müslümanların mescidlerine girdiler. Kendilerini bilgin, alim, hoca olarak tanıttılar. Bunların giyimlerine, sarıklarına, cübbelerine ve söyledikleri islami sözlere aldanan insanlarımız; bu alim kisveli Deccal-i Süfyanileri kendilerine “ liderler, önderler” yaptılar. Bu Deccal-i Süfyaniler de kıblesi Kabe-i Muazzama olan müslümanların yönlerini, kıblelerini Amerika’ya, Avrupa’ya döndürdüler. Halisane bir şekilde Allah’a ibadet ettiklerini zanneden müslümanlar; yarın meydan-ı mahşerde yöneldikleri kıblenin Kabe-i Muazzama olmadığı için yaptıkları ibadetlerin kabul edilmediğini, O’rada görüp anlayacaklar ve büyük bir hüsrana uğrayacaklardır…

      Kuzu postuna bürünmüş günümüzün “ak’’ kurtları da Batılı H-“ak” , gösterip, Müslüman kitlelerin imanlarını çalmakta, Hak namına onları batıla hizmet ettirmekteler. Ellerinde bulundurdukları her türlü görsel, işitsel ve yazınsal medya ile halkları kendi tesirleri altına almakta; Hakkı, Batıl; Batılı da H-“ak” olarak göstermekteler. Deccal-i Süfyanın bu sihrine kapılan halklar da bilmeden de olsa Hz. İbrahim (as)’ in tevhidi mücadelesini desteklediklerini zannederken diğer taraftan da O’nun atılacağı ateşe odun topluyorlar ve bu yaptıklarıyla da Hakk’ a hizmet ettiklerini sanıyorlar…

 Zeynel Abidin ŞEHİDOĞLU

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.